24 Temmuz 2011 Pazar

yetiştirilme tarzımızda suç, bir daha elma şekerimizi kimseyle paylaşmayalımmm...

Bazen yıkmak iyidir. Yangınlara yalınayak dalmak bazen… Dibi görmeye çalışmak, kaybolmak, yabancılaşmak… Eğer hayatınızda en az bir kez elinize geçeni kırıp dağıttıysanız, annenizin hediyesi küçük bibloyu, kız kardeşinizin hediyesi kupanızı, sevdiğinizin aldığı saksıyı, camı çerçeveyi, mutfak tezgahını… Bilirsiniz yıkıcılığın ne tanrısal bir eylem olduğunu… Rahatlatmaz, aksine daha da hırçınlaştırır, daha da yıkma isteği duyarsınız, hani mümkün olsa dünyayı başınıza yıkacaksınızdır…

İyidir yıkmak… Yıkıntıların arasında kaybolmak… Görürsünüz, kırıp döktüklerinizle nasıl da benzeştiğinizi, nasıl da aynı olduğunuzu… Kupa sapından, ağzı gözü yer değiştirmiş çerçeveden, tuzla buz olmuş camdan bir farkınız yoktur aslında, unufaksınızdır… Bu yüzden size kötülük edenlere karşı öfkeyle karışık bir hayranlık beslersiniz… Aferin ulan… Gülümsemek, delirmemek için bulduğunuz basit bir yoldur…

Sonra umut adlı bir minicik kuş, onarmaya çalışır sizi… Gagasıyla toplar sağa sola dağılan parçalarınızı, birleştirir ve ayağa kaldırır… Ekmek kırıntısı toplar gibi toplar sizi öyle yaşamsal öyle ilahi…

Sonra ağaçtaki kedi iner bukalemun uykusundan. Bin yıldır beklemektedir orada, pusuda… Umudunuzu öldürür… Öldürsün… Pandora’yla aranız iyidir, her defasında bir umutcuk kuşu daha havalanır kutunun kuytusundan, sizin için…

Sonra bir gün yeter ama dersiniz. Bir kısırdöngü bu, yeter… Kalsın umutcuk kuşu kafesinde, kalsın kedi saklandığı yerde. Anneniz ona sizin adınıza her sabah süt verir, o kalsın yeter, yerinde… İhanet etmesin size. Ama hainlerin garip bir mayası vardır. Kabardı mı açgözlü kursakları, bir daha inmez. Hainliğin doymak bilmez bir doğası vardır. hep dahasını isterler, daha fazla ihanet, herkese ihanet. yaşamlarını anlamdıran tek şey budur. ihanet... Bilirsiniz bunları, ezbere bilirsiniz işte tehlikenin nereden geleceğini… Ama körlüğü seçersiniz, bilmiyormuş gibi davranmayı… Aksi halde utanırsınız insanlığınızdan, içiniz kabullenemez bir türlü hayatınıza soktuğunuz insan denilen mahlukatın böyle korkunç böyle çiğ olabileceğini… körlük… belki de ömrünüz boyunca yapacağınız en büyük iyiliktir kendinize, kendinizden olanlara… Kendinizden olduğunu sandıklarınıza… Ya da en büyük kötülük... Ama illa ki kendinize...

Sonra… Sanırlar ki, kör nasıl olsa istediğimiz kadar mil çekebiliriz gözlerine… İstediğimiz kadar dil çıkarıp, nanik yapabiliriz. Görmüyor nasılsa… İşte burada tam da burada içinizdeki yıkma güdüsü, her şeyi tepetaklak etmenin dayanılmaz şiddeti ele geçirir sizi… Kırıp döker gibi değil, sevip koklar gibi, bıçakla okşar gibi… Gözbebeklerine tükürür gibi…

Be heyyy sarayımın zavallı soytarıları… Be heyttt açgözlü, beceriksiz arkadan işçeviriciler. Size benzememek için köşemde seyreyliyorum aleminizi, körler gibi… Gördükçe ihanetinizi akbabalar pike yapıyor ciğerimde, aldığınız her solukta benim içimden parçalar kopuyor, size dairlerim kopuyor haberiniz var mı???

Aynaya baktım az önce… Bugün bütün gün ve hep az önce aynaya baktım. Sizin gibi bakabilme provası yapıyorum, ezber ediyorum leş cümlelerinizi… Çocukluğumdan beri iyi bir taklit yeteneğim vardır. Az sonradan tezi yok, sizi taklit etmeye başlayacağım, şimdiden tezi yok sarılıp öpeceğim, sayenizde gölge eksik olmayan gözlerimi… Vedalaşacağım… Şiirdeki gibi “şimdi iyi niyetlerimi bir bir yargılayıp asıyorum” buyurun cenaze namazına...

Siz gözlerinizin bir kartal kadar keskin olduğunu iddia ediyorsunuz. Günün birinde bir kartal da gördüklerinin kendini yanıltmasının ne menem bir şey olduğunu anlayacaktır. hem de kuzu sandığı avına yaklaştığı, pençelerini postuna geçirdiği anda... anlayacaktır; kuzu postunun altında, vejeteryan olmak için uğraşan ama bir türlü rahat bırakılmayan bir kurt olduğunu. kurdun sivri dişleri boynunu alırken okuyacaksınız kartalın ama öyle çaresiz gözlerinden yanılmanın "son" demek olduğunu... Tecrübelerimi akıtmak gibi bilge bir yanım da vardır benim… Size bu bilgeliği yapacağım. Ve ne biliyor musunuz, atomlarına bölünmüş bir biblonun ruhunun nasıl da acıdığını öğreneceksiniz… Bilmek insanı özgürleştirir. Sizi özgürleştireceğim eyyy sarayımın kıçıkırıksoytarıları… Ve hep olduğu gibi yine, bir kez daha hep bir kez daha olduğu gibi bana teşekkür borçlusunuz…