29 Ekim 2012 Pazartesi

bugün bana yarın sana demiştik, o yarındayız şimdi

bu tip durumlarda pek ayrılık gayrılık yaratmayı sevmem lakin...

kemalist değilim. bir sembolse eğer her 29 ekim cumhuriyet coşkusu yaşamıyorum, tıpkı her kurban bayramında bayram coşkusu yaşamadığım gibi. bugün polis saldırısı karşısında çıldırdınız, değil mi? alanlar, sokaklar yasak edilince, biber gazı, tazyikli su püskürtülünce. "nasıl olur" dediniz. "ne cüret. burası benim vatanım!"

bu ülkenin gerçek vatanseverleri hapishanelerde katledilirken ses etmediniz. cumartesi anneleri dövülürken, sürüklenirken, evlatları kör kuyularda kaybedilirken ses etmediniz. 6 kasımlarda, 1 mayıslarda. yakın tarih metin lokumcu hopa'da basın açıklaması sırasında öldürülürken de ses etmediniz. jargonunuz, bugün size bu zulmü uygulayanlarla aynıydı. onların size öğrettiği dille konuşuyordunuz. egemen, ezbere bir dilde. beyinlerinizin olması gereken yerde süt vardı da sanki, kaymak tutmuştu.

bugün yaşananlardan memnun olduğum gibi bir tablo çıkmasın ortaya, asla!.. sizlerden çok daha fazla öfkeliyim. bugün bu hale gelinmişse, bunda en çok sizin payınız var! elbette hoşlanmayacaksınız bu dediklerimden. susmamanız gereken zamanlarda sustunuz. başınızı çevirdiniz, görmezden geldiniz. ta ki bıçak kemiğe dayanıncaya kadar. sizin kutsalınıza el uzatacakları ana kadar. beyler bayanlar, o kutsalın yıllardır ırzına geçiliyordu bu topraklarda.  Neredeydiniz? ha tabii kutsaldan ne anladığımız aramızdaki farkı belirliyor öyle değil mi. benimkisi basit bi kaç şey; insan, adalet, özgürlük.

diyorsunuz ki polis bayrak açan, annesi yaşındaki kadına saldırdı. polis bayrak açmayan "oğlum nerede" diyen annesi yaşındaki kadını yerlerde sürüklüyordu, niçin görmediniz? metin lokumcu, babası yaşındaydı o polislerin çoğunun, niçin görmediniz? yahu hapishanelerde yananlara benzinli battaniye veriyordu, kardeşi yaşındakiler niçin görmediniz? hani şu hepimizin evinde olan, üzeri kaplan desenli kahverengi sarı battaniyelerden. hani sarıldım mı anne karnını hatırlatan, sıcacık battaniyelerden!

kemalist değilsem de Atatürk düşmanı da değilim elbette. Onu tarihteki önemli adamlardan biri olarak okuyorum. Türkiye için hele hele... siz ilahlaştırdınız, putlaştırdınız onu. adamlar da cahiliye devri arabistanı gibi, ilk putlarınıza saldırmakla koyuldular işe. Siz ucuzlaştırdınız onu. "aşk hiç görmediğin halde 131 yaşındaki bir adamı sevmektir" bak yav. Hay allah! bu kadar diil mi kemalizmden anladığınız? akp'ye karşı popüler bişiydi Atatürk. ve üstelik bedavaydı. hiçbir bedeli yoktu. konforlu olanı seçtiniz. şimdi bedel gerektiriyor işte. ota boka atamın kemikleri sızlıyor diyen,  sonra evindeki temizlikçiyi aşağılayan, ezan sesine söylenen sözde cumhuriyetçi teyzeler var ya, heh işte o kafaların da katkısı büyük. bugün bu heriflerin size karşı bu kadar saldırgan olmasına. Zaten bence asıl bunları gören "atamın kemikleri sızlıyor"dur. Yobazlığınız sağ olsun!

aynı durum sözde dindarlar için de geçerli. o kadar yozlaşmış, o kadar dejeneresiniz ki. hep söylüyorum sizinle aynı allaha inanmıyoruz diye. Başınızdaki vatanını satan, emperyalizm uzatmalısı. siz de onun göt yalayıcılarısınız. Kur'ân mahşer yerini şöyle tarif eder "o gün ana oğulu... baba kızı... kardeş kardeşi tanımayacak" bugün ankara'daki saldırınızla tam da bunu yaşattınız. nice güzel anaların, dangalak oğulları saldırdı anası babası yaşındakilere. sizin inancınıza göre, sanıyorum deccalsiniz, şeytansınız, kıyamet alametisiniz! Allahını sevenleri tamamen tenzih ediyorum.

yine de haberleri açtığımda ne yalan söyleyim gurur duydum. bağdat caddesindeki kalabalıktan, yapılan kutlamalardan. "onlara rağmen" başardınız bunu. bu bir isyan kıvılcımıdır. "demek gökten ağsa bile tohum, yürekten düşecekmiş"

kanal kanal dolaştım. hepsinin sol yahut sağ üst köşesinde Atatürk ve bayrak resmi. hiç bu kadar sevineceğimi düşünmezdim. argümanlarımız farklı olsa bile, mevcut koşullar çerçevesinde değerlendirildiğinde bir başkaldırı sözkonusuydu. sonra trt ve atv'yi açtım. aynı logo oralarda da vardı. fesatlandım bu kez de. Yok. komplo teorileri üretmeyeceğim. şimdilik!

faşizmin en yoğun, en pervasız, en şiddetli dönemini yaşıyoruz. köprüden önceki son çıkıştayız belki de. felaket tellallığı yapmak istemem ama hemen bu gece okyanus ötesinden bir devşirme gelebilir ve sabah bambaşka bir ülkeye uyanabiliriz. tıpkı humeyni'yle birlikte gerçekleşen iran islam devriminde olduğu gibi. demem o ki artık köprüleri yakma zamanı. katlanmak zorunda değiliz. uzlaşılıcak günler, çoook geride kaldı.

http://www.youtube.com/watch?v=GaVNfZWBVhQ

26 Ekim 2012 Cuma

hasar tespit ansiklopedisi yapıcam

şu hayatta zor olan bir başka şey de abidinim; uğruna ömrünü feda edebileceğin kişinin gözünde hiçbir değerinin olmadığını anlamaktır. herhangi biri bile değilsin onun için. "nasılsın" diye sormaya bile lüzum görmediği... o idrak anı var ya, o anı tanrı bile hiç yaratmamış olmayı dilerdi, ben eminim...

http://www.youtube.com/watch?v=NPLjgd4euEs&NR=1&feature=endscreen

25 Ekim 2012 Perşembe

o ne lan beddua gibi

çoh üzgünüm abidinim mesajıma cevap gelmiyor. eski sevgilime bayramı fırsat bilip  mesaj attım. şahsi almasın, toplu mesaj göndermişim gibi hissetsin diye de güya genel birşey yazdım ama bizde bi anısı var.  anlaması lazım. geçtiğimiz bayram "şeker tadında mutlu bayramlaaar:))" yazmıştı bana. ben de cevap vermiştim. sonra da buluşmuştuk işte bir kaç kere, biliyorsun.  bu bayram da ben yazıyım dedim ama dönmedi hala. ne mi yazdım? "kurban tadında mutlu bayramlaaar:))" yazdım. oha mı abidin? niye la?

pek bi yaman çelişki anne

yaptığım işin en güzel kısmı "hayal etmek"
en zor kısmı bunları "satmak" için yazmak...

bu sanki, hayallerinizi bir başkasına veriyormuşsunuz gibi, gerçekleştirmesi için. para karşılığında bir de. rüya tacirliği bir nevi.

nasıl hissettiğimi açıklamaya yeter mi bilmiyorum ama hikaye kurmak, çılgınca...  çok çılgınca. dişleriniz kamaşır hani bir bebeği, bir köpeği severken. öyle bişiy. hele bağlantıları, neden sonuç ilişkilerini oturtunca ve sürprizler... böyle anlarda salya akıttığımı üzülerek itiraf edebilirim. define aramak, kazdıkça nirvanaya varmak gibi. başlangıçta hedefin süleyman'ın hazinesiydi oysa. başka hazineler başka kapılara ulaşırsın ve bu hiç bitmez... sevdiğin şey bu arayış, bunları hayal etmek. kağıda aktarmak değil.

biraz ayıp bi insan oluyum. yüzbin rokko gücünde sikilmek, dünyadaki tüm kadın nüfusunun toplam orgazmını yaşamak gibi. söyle bana abidin, bu an bu mahrem "pazarlama" için nasıl tasvir edilir ve satılır?

21 Ekim 2012 Pazar

yaşamak da denemez gerçi, bir hıçkırık

-çocukken sorduğumuz soruları hatırlıyor musun? Öhhö öhhö.
-ben kimim? neden burada dünyaya geldim?.. Yaprak neden kardeşim ve babam neden babam?
-ben hala cevapları arıyorum.
-vakit kaybı inan bana. bu hayat hiçbir zaman cehennemi aratmadı. öhhö öhhö.
- o zaman yaşamanın ne anlamı vardı?
-anlamı olduğunu kim söyledi?
-olmak zorundaydı. hala olmak zorunda. öhhö öhhö.  bugün acı çekiyor, nefret ediyor olabilirsin. kırgın, küskün... unutulmuş ve yalnız hissedebilirsin, umutsuz çaresiz olabilirsin. ama...
-öhhö öhö... bak işte cehennemi tasvir ediyorsun.
-cehenneme inanıyor musun?
-orada yaşıyorum. sen de öyle.
-o halde cennete de inanmak zorundasın.
-senin cennete inanman onu gerçek yapmaz.
-tam tersi senin inanman onu gerçek kılar.
-öhö... şiire ve masallara inanıyordum ben en çok, biliyorsun.
-bense yalnızca gördüklerime inandım. öhö öhhö.
-bana cenneti gördüğünü mü söylemeye çalışıyorsun?
-hayır. gördüklerimin umut verici olduğunu...
-polislerin ışığı o, umudun değil.
-yine de bütün bu olanların bir amacı olmalı. varlığımızın bir amacı... yaşadıklarımızı doğru okuyabilmemiz lazım.
-işaret mi arıyosun?
-görebiliyor musun?
-hayır ama bu hissi biliyorum. öhhö.
-nasıl?
-bişiy bekliyosun. bişiy umuyorsun hayatından. öhhö. herşey bir işaret, herşey bir belirtidir bekleyen insan için. hayret etmeye, inanmaya, yorumlamaya, hayal etmeye, aşık olmaya hazır kişi için. öhhö öhö. işaret ararsan bulursun. kanıtlamak istediğin herşeyi de doğrulayabilirsin buldukların sayesinde. ama aynı durum, tam tersini kanıtlamaya çalışan bir diğer işaret avcısı için de geçerlidir.
-öhhö öhhö. kendi adıma bardağın dolu tarafını görmeyi tercih ediyorum.
-tercih ediyorummuş. istesen de boş kısmını göremezsin zaten.
-iyiniyetim seni neden rahatsız ediyor?
-beni rahatsız eden iyiniyetin diil, iyiniyetli olmanın bir zeka yoksunluğu, bir kusur olduğunu görememen. ve hatta bunu bir meziyetmiş gibi taşıman.
-neden kalbimi kırmaya çalışıyorsun, benim yalnızca umuda ihtiyacım var.
-ölüyoruz ikimiz de. buradan çıkamıycaz. haksızlığa uğrayıp işsiz kalmanın, sigortan olmadığı için annenin ilacını yazdıramamanın, annenin ölümünün, gelip hastaneyi yakmanın hiçbir anlamı yok. bütün bunlar sana birşey öğretmek için yaşanmadı. şu yaşadığımız hiçbirşey daha güçlü daha iyi ya da daha kötü birer insan olabilmemiz için hayat dersi değil. bütün bunlar bir sınav değil. hem öyle olsa bile sınıfta kaldın. ama değil. boş yere...  öhhö öhhö. Abidin boş yere... Amına koduğumun herifinin egosu yüzünden bozuk para gibi harcandın!

abidin bunun üzerine şakağına dayadı silahını ve bastı tetiğe.

19 Ekim 2012 Cuma

neresinden vurulmuş diye soran olursa, sırtından dersin abidincim

başkalarının kanatlarıyla uçmaya çalışmak tehlikeli ve yasaktır!
hayal sahasına baretsiz girmek tehlikeli ve yasaktır!
karşıdan karşıya geçerken önce sağ, sonra sol omzumuzdaki meleğe selam veririz!
ilk görüşte yangın, lüzumsuz ise söndürünüz!
onur, yangında ilk kurtarılacak!
gözyaşlarınızı boş yere akıtmayınız, türkiye çöl olmasın!
insanları nasıl bulmak istiyorsanız öyle bırakınız!
düşlerinizi fırçalamadan yatmayınız!

ilkbahar yaz, sonbahar kış kış...

http://www.youtube.com/watch?v=VNt9FqqBNiI

16 Ekim 2012 Salı

gördüm, gördüm ve içimden birşeyi kazıyarak aldılar


sizde bana ait birşey var bayım!
onu alacağım.
onu alacağım ve gömeceğim...

etinden kesti annem. ruhundan kesti, bana ekledi de yine de olduramadı. gözleri yaşlanmıştı artık, eskisi gibi göremiyordu. uzak yakın gözlükler taktı. dünyanın bütün güneşlerini yaktı, odamı aydınlattı, mikroskoplar aldı da yine de birleştiremedi parçalarımı. sordu sonra "seni böyle kim eksiltti?" sustum.

sizde bana ait birşey var bayım!
sanki kanatlarım.
onu alacağım.
onu alacağım ve kıracağım...

sustum. ben ezbere biliyorum oysa toza ve küle nasıl karıştığımı. ne yama, ne dikiş bundan sonra, tutmayacağımı... sebebimi... ama anneler bazı acılardan muaf tutulmalıdır. bunu Allah baba bile bilir hatta. ben bildiklerimi kendime sustum o gece... oturdu başucuma, sabaha kadar ağladı.

sizde bana ait bir düş var bayım!
sanki gözlerim var!
onu alacağım!
almazsam kör kalacağım...


http://www.youtube.com/watch?v=THQM52jk0gg&feature=related





14 Ekim 2012 Pazar

bana da cesaret versin diye, not düşüyorum buraya

"Bizler daha önce hiç denizcilik tecrübesi olmayan, ama tüm alışkanlıklarını karadan denize taşımak ve yeni bir hayata keskin geçiş yapmak için çok kısa zamanda hazırlanmayı hedefleyen, “Blue Belle” isimli yelkenli teknesi olan bir çiftiz." diyorlar ve başlıyorlar. kesinlikle inceleyin, takip edin.

http://www.cahilcesareti.org/


12 Ekim 2012 Cuma

h'allahım sen süpersin, biz uyuz...

yeni la havle'm. çok eğleniyorum. valla küfürden sakındırıyo beni abidin. sen de dene. halime bak dertli çal, kemancı başımın tacı.

bugün, gelen bi iş teklifinde şahane bi şımarıklık yaptım. çok şükür h'allahım. bi kitap var. iki sayfa daha ekleseymiş yazar, ikiz kulelerle yarışacakmış. neyse bu kitabın bendeki çevirisinden hoşlanmıyordum. başka bi çevirisi var. gözüm o çeviride ama almak istemiyodum. zira anasının amı kadar fiyatı var kitabın. böyle salak gibi hissedeceğim bi durum. vefekat şeytan feci de dürtüyo. neyse ben bana daha önce de gelen bu işi geri çevirmiştim. bunlar boşa çıktığımı öğrenince yine geldiler. "hemen kestirip atma en azından bi düşün" dediler. baktım. elemanın kütüphanesinde malum kitabın istediğim çevirisi var. "bu kitabın ben de bilmem kim çevirisi var. eğer onunla sendeki çeviriyi değiştirirsek teklifinizi sadece düşünebilirim" dedim. ehue. pek alışık olmadıkları bi cevap olsa gerek. bokunu avuçlayan deliye bakar gibi baktılar. şaka yaptığımı sandılar. gayet de ciddi olduğumu anlayınca kabul ettiler.

kıssadan hisse, şişeden kapak, mevzunun yanisi abidinim;  iş de hayat da bu kadar sade benim için. anlaşılmadım kimilerince... dert değil ama artık...

not: kitabın ismini özellikle vermiyorum. bilgiyi saklamak evet aşağılık bi davranış ama inanın kıskanıyorum çok fena. her satırını, her sayfasını... onu da bilmeyiverin, okumayıverin amına goyyim...

http://www.youtube.com/watch?v=LIU45-uC-UU

7 Ekim 2012 Pazar

"abdestsiz dolaşma, saturn seni sikecek" bi dost

malumunuz yaşadığım günleri açıklamaya çalışırken kendime, astrolojiye de merak sardım. merak sardım derken sadece okudum. okudum derken, kavramadım öyle takıldım. takıldım derken vakit geçirmece babında. vakit geçirmece derken işsiz kalan çavuşlar gibi işte.  işsiz kalan çavuşlar derken döner götünü avuçlar misali. götüm demişken... bu soruyu geçelim reca ederim.  neyse efenim kimsenin suçu yokmuş, olay tamamen saturn yüzündenmiş şeklinde takılıyordum ki saturn burcumdan çıkmış, akrep'e girmiş. akrep burcu bi arkadaşım var. iki gündür ona düzenli olarak mesajlar atıyorum, arıyorum. "abdestsiz dolaşma! saturn seni sikeceeek. bi dost" diyip kapatıyorum. yahut "saturnün sana girmesiyle, saturn pluton karşılıklı ağırlamadaymış. bu, alanında çok iyi iki seri katilin ortak iş yapması gibi bişiymiş. bir nevi kusursuz cinayet... senin üzerine ebeni, ebenin üzerine yedi sülaleni, yedi sülalenin üzerine şirinleri de ekleyip öyle sikecekler yeani. abooovv bi dost" yazıyorum. arkadaş çıldırışlarda bittabi. ensesine soğuk nefesimi üfleyerek "kış kapıda kış kapıda" diye diye geziyorum. delirdiğimi düşünüyor. hayır, uyarmalıyım oni. o benim dostum. halimi şöyle tasvir edeyim; dönem filmlerinden aşina olduğunuz, şu çuvaldan bozma, açık kahverengi, kapşonlu bi giysim var. yalın ayak dolaşıyorum. tipik ortaçağ homeless'ıyım. duvarın öbür tarafında akgezenleri görmüşüm ve koşarak köye inmişim. "geliyorlar... akgezenler... geliyorlaaar" kimse bana inanmıyor. akgezenleri bin yıl önce büyük bi şovalye haklamış. artık akgezenler diye bişiy yok. ben ısrarla "geliyolar. sikecekler. kış kapıda kış kapıda" diye sayıklıyorum. akrep burcu arkadaşım o yıllarda kilisenin rahibi. bi tek onun aklı karşıyor. "ne diyon çiçaaam? la olabilir mi valla mı diyon ortaaam" diyor. Yess bildiniz. o da angaralı. yavaştan bi yusuf yusufluyor. sonra da diyor ki "hadi buluşak da cigara sarak"

kıssadan hisse "tinerci mi olsunlar" diyen başpiskopos bilsin, görsün, duysun ki bu köydeki kutsal kilisenin baş rahibi, saturnden korunmak için kendini uyuşturmaya karar verdi. neymiş mühim olan imam hatip okumak değilmiş, 4 artı 4 artı 4ü kim siker müdür imiş... bu da sana kapak imiş... zaten mevzu paralı eğitim parasız eğitim dört dön de götünü ört artı üç bejden ziyade "eğitime hayır" olmalı. vefekat bu başka bi tezin mevzusu. ondan ötürü ondan sebep noktalıyorum. tıp! haaa buradan "din afyondur" sözüne bağlayıp leninciğime de selam çakabilirdim ama başpiskoposla leninciğimi aynı cümle içinde kullanmak istemiyorum. kullanmak istemiyorum derken bile kullanmış sayılmam da hayatın gri tonuna örnek kabul edile. bence tezkere saturn'e çıkartılsın. ekmek bulamayan tai-yeap pastalara gelsin. hatta o kapalı oturumda "evet"lerini göremediğimiz benimvekilimdeğilgiller'in götlerinden girip, ağızlarından çıksın o tai-yeapli pasta. uuuv beybe bak bu iğrenç oldu. üç kung-fu bi evham. amen!

http://www.youtube.com/watch?v=Yql9I2zARd4

bu aralar pes atan kardeşimin karşısına çıkıp bob marley'le götümü başımı sallamak suretiyle sinir etmek, rahip arkşimi taciz etmek, güzel olduğunu iddia eden arkadaşımı ısrarla güzel olmadığına ikna etmek, bunun için saatlerce nutuk atmak, aşık olan bir başka arkadaşıma platonik takıldığını söylemek, başka bi arkadaşıma gizli eşcinsel olduğunu kabul ettirmek ve ona hetero olan eski sevgilimi ayarlamaya çalışmak, rejime giren arkadaşıma whopper menü ısmarlamak,  çaki gibi dolaşmak  fevkaladenin fevkinde keyif veriyor bana. dinden imandan çıkardınız lan beni hipneler! çıkıyorum ve  bir de olaya tyler durden süsü veriyorum. ve buna saygı duyuyorsunuz, inanamıyorum. ondan sonra vay efenim bu kız niye böyle oldu? siz sokuyonuz tribe...

aha! geliyolar yine. yavaş yavaş, sessiz ve diplerden. sizin bağırmadıklarınızı bağırmaya, kusmadıklarınızı kusmaya, ağlamadıklarınızı ağlamaya geldim; wuhuuu kafayı yiyen kim idi? -benidim. mucuxyusss

http://www.youtube.com/watch?v=5m2oYL4lLCI&feature=endscreen&NR=1

6 Ekim 2012 Cumartesi

dibace

her yeni hikaye öncesi bir sıkıntı basar içimi. sık sık acıkırım, sık sık çişim gelir. ağzımın tadı yoktur ne yediğimi ne içtiğimi anlarım. ayrılık acısı gibi bir ağrı... sürekli bir ağlama hissi.

büyük hayaller kurarım sonra. gerçi son hikayeme de büyük hayallerle başlamıştım. yırtıldım. ruhum perte çıkarıldı. şimdi onu yamamaya, söküklerini dikmeye çalışıyorum. ne kadar dikiş tutarım, bilinmez... size hayat kazığı, arkadaş sandıklarınızın hançeri -hani şu sırtınızda saplı duran-, içinizle sevdiğiniz, hala sevdiğiniz, herşeye rağmen sevdiğiniz birinin yanıp yok olmanız için odun taşıdığı, körüklediği cehennemden bahsedebilirim. hatta konferans bile verebilirim. basamak olmak hakkında, üzerinize basılabilecek ezilip geçilebilecek bir basamak olmanız hakkında. güvenmekle ilgili de çok şahane hikayeler anlatabilirim. ve özetle derim ki bu kadar iyiniyetle teslim olursanız, değil sizi, değil ananızı, yedi sülalenizi sikerler, atarlar.

berbat bir hafta geçirdim. satürn ders veriyor dediler, çılgın dolunay etkileri dediler. ben daha basit düşündüm. dedim ki acaba farkında olmadan ah mı aldım. çook düşündüm, uzun uzun düşündüm. ruhum gövdemden ayrılmış, delik deşik yatarken önümde ben çok düşündüm sebeplerini bulmaya çalıştım. kolumu kaldıracak takatim yoktu. sadece ağladım. büyük bir haksızlığa uğradım, işimden oldum. ertesi gün muhasebecimin dangalaklığı yüzünden vergi borcum çıktı, arabama haciz konmuş. bir saat sonra evsahibim aradı. kirayı artırmak istediğini söyledi. neredeyse yüzde kırklık bir artış ve müşterisi de hazırmış. telefonu kapattığımda sadece gülüyordum. kahkahalarla gülüyordum.

ben bu bir haftada güzel büyüdüm. tanıdım neymiş "insan", eşref-i mahlukat neymiş bildim. kendimi de bildiklerimden çıkardım. yükseğe, ulaşılamayacak bir yere koydum kalbimi, insanlığımı. yukarıdan aşağı şöyle bir baktım. tiksinti kalmış geriye.

bazı sorulardan vazgeçtim sonra. insanlar nasıl bu kadar kötü olabiliyorlar, nasıl bu kadar ahlaksız, vicdansız... akşamları başlarını yastıklarına koyduklarında nasıl uykuya dalabiliyorlar, eşini, sevgilisini, çocuğunu, annesini, babasını o sahip oldukları kalplerle nasıl sevebiliyorlar? sevebilme yetileri var mı gerçekten? ya nasıl yiyip içiyorlar bu kadar şeytani fikir ve eylemlere sebep olabilirken, nasıl yaşıyorlar?.. vazgeçtim bu sorulardan. hayat, karma, Allah... herşeyin kaydedildiği o yetkin hafıza günü gelince hepimizle gerektiği gibi ilgilenecektir. tek tesellim bu inanç. ama ben onları kendi tanrılarına emanet ediyorum. Benimkinin merhametinden kuşkum yok çünkü...

bir hafta, yazıdan kalemden kağıttan ayrı kalmak için yeter süre benim açımdan. şimdi yeni hikayeler, yeni hayaller zamanı diyorum ve fuzuli konuyor parmaklarımın ucuna;

"dutsam taleb-i hakikate rah-ı mecaz
efsane bahanesiyle arz etsem raz
lütf ile şeb-i ümidümi ruz eyle
ikbalümi tevfik ile firuz eyle!"

vira bismillah!

http://www.youtube.com/watch?v=PConji0mKP8