27 Şubat 2012 Pazartesi

beni kusursuzluktan ve tamamlanmaktan kurtar

Abidin, gittikçe senden, ait olduğun dünyadan, her şeyden her şeyden… uzaklaştığımı hissediyorum. Ya her gün biraz daha, biraz daha erken yatıp, ertesi gün daha geç, daha da geç kalkarak kaybolmaya çalışıyorum. Ya da hiç uyumayıp, zilyonlarca fikre kafa yorarak, -buradan entelektüel yahut yoğum (yoğum? yoğun olmasın o) yahut derin bi şahıs olduğum sonucuna varmayacağını biliyorum abidin ama yine de hatırlatıyım; bir dilim ekmeği uzatırken annem, o ekmeğin üzerindeki elleri düşünüyorum, kanlı ve kirli elleri... ne kötü sermaye sahibiyse kanlı, işçi ise kirli o eller, muhakkak. sucuksa kahvaltımın assolisti, köpeğimin gözlerini düşünüyorum. onun otur diyince oturmasını, hayır'dan anlamasını; inekler ve koyunlar da büüüvt diyerek güdülüyorlar, söz dinliyorlar ve yavrularına süt veriyorlar, köpeğimden ne farkları var?  belirli seviyede bi zekaları ve duyguları var. ve o zeka, duygu işlenip, biraz da baharatla tatlandırılarak soframa geliyor. böyle düşününce tavayı olduğu gibi çöpe indiriyorum. çöp poşetlerini sıkı sıkı bağlamamaya çalışıyorum sonra, onu açan minicik eller var. orda hayat duruyor, niçin benim çöpümü açan mini mini eller var? benim o sikik çöp poşetine düğüm atmamam beni neden hümanist ya da duyarlı kılıyor abidin? ve evet bencilce belki bu, sevdiğim zaman sevilmek zorundayım abidin... vs vs detaylarda boğuluyorum, çağrışımlarla başedemiyorum-duygudan duyguya geçerek yerüstündeki, tc sınırları içindeki, sokağımdaki, evimdeki hatta şu koltuk üzerindeki mevcudiyetimi sıfırlıyorum. Yok olmaya çalışıyorum. Bunu bilinçli olarak yapmıyorum, biliyorsun. Bir girdap var. Görünmezliğin girdabı. Hiçliğin diyebilmeyi çok isterdim. Hiçlik, ulaşılmaz bir mevki gibi geliyor bana oysa. Öyle büyülü, öyle baştan çıkarıcı… Ben ona varamayacak kadar küçücük ve değersizim. Yokluğun girdabı benimkisi. göğsümdeki kayayla, oraya çekiliyorum…

İnsanı var eden herşey hastalıklı geliyor bana. Ya da normal olana karşı ben hastalıklı bi ruh hali içindeyimdir, kim bilebilir senden başka Abidin… Ben gerçekten bilmiyorum. Dişim ağrıyor, çürük olmadığı halde. Diş doktoru, ikinci en büyük fobim. Ve itiraf etmeliyim ki gözlerimden yaş getiren bu ağrıyla yaşamaktan içten içe bir zevk alıyorum. Kendimi kahramanlar gibi, peygamberler hissediyorum. Dişçiye gitmemi salık veren insanlar ya yirmilik dişindir ya da içten içe çürüyordur diyorlar. “İçten içe çürümek” biraz şiirsel geliyor, bu şiire kapılınca ben, kahraman ya da peygamber olmadığımı anlıyorum, tutup hayattan soğuyorum. Çürüyen bi organizmadan başka bi halt diilim diyorum. Bu öyle acı bir gerçeğe dönüşüyor ki ben o zaman çaresizliğimizi hissediyorum, iliklerime kadar. Sahi ne işimiz var bizim burada?..

Bir silah al Abidin. Ve daya alnına. Patlayacak olan benim hayatım, nasıl olsa… Korkma!


25 Şubat 2012 Cumartesi

*seni sevmiyorum, seni ağrıyorum it!

Al bunlar yapraklarım, kuru,
Taşır içinde beni söktüğün fırtınanın uğultusunu.
Bak bunlar da kelebekler,
Kozasında unuttuğun ölü kelebekler
Tamamlanamamış bir nefes…
Balı içinde kurumuş heves idiler
Bana verdiğin bu Araf’ta, başımda dönerler…

Avuçlarıma o ölü kelebeğin ağrısını niçin bıraktın?


http://www.youtube.com/watch?v=zQ52wZFdaKE


*Kafiye denemeleri bir ki…/vol2

*seni seviyorum köpek!

Sana inandım uyudum.
Uyandım sana durdum
Ağaç gibi bir şey içimde, sen…
Ne yeşeren, ne sökülensen…


http://www.youtube.com/watch?v=PHKSif-sPng

*kafiye denemeleri bir ki vol1

11 Şubat 2012 Cumartesi

bi filmde görmüştüm, sen beni çok güzel seviyodun / saçma bile olamayacak yazımsılar

Sevgilim ben şimdi sana kuş besteliyorum,
elektrik tellerinde serçelerlen...
Sen bu satırları okurken ve hatta
Handel kırlangıç vuruyor plakta
Lascia ch'io pianga

Cehennemde ateş yokmuş sevgilim.
Herkes yangınını bu dünyadan götürürmüş.
Seni seçtim pikaçu!

Beni sevince çok güzel oluyorsun bebeğim,
Tamam tamam kızma hemen, sigaram bitsin
de daha Tarantulaya bileklerimi keseceğim.

Gömesim var sana, bebeğim.
Kendimi, kendime öldürtüp...
Lars Von Trier’e sıkacağım,
evet arada bunu da yapacağım!
oynaşmayın küllerimle
Ben slowmotion müslümanım.
Sense, en dibine gömülmek istediğim vatanım!
Üstteki satır biraz sola çekiyor farkındayım ve arabesk...

Ama izin verirse sayın recisör
ezberlediğim kelimelerle seni yeniden etkileyebilirim;
İmgelem, iletişsel, sürrealistik cimnastik ve grotesk...
soyut koşulların somun ekmeği ve son tahvilde çek senet.
Ama sen bana böyle gülünce bebeğim
Su duruyor, orman duruyor, dünya duruyor...
Tarkovsky ense kökümden tutup beni
Göğe fırlatmaya çalışıyor...
İsa’yı göğe mühürlediler bebeğim, çarmıh tek kişilik
Aa görüyor musun, bak bak çarMIHın içinden nasıl da MIH geçiyor!
Evet kadere inanırım, ama Freud’a asla mistığh Lynch!

Küsüp gitti ve anasının amına döndü piç.
Film yarım kaldı bebeğim, daha yıldızların altında sevişecektik.
Kaldık mı Lycosidae familyasından bir örümcek türüyle başbaşa.
Evet tarantulayla karıştırıyorum hep, eklem yerlerime önyargım var
Bunun için özür dilemeli miyim? 

Ama bu Tarantino hakkaten pis adam, içki bulamayınca ispirto içer
Koko yoksa tiner, tiner yoksa bileklerimden kan çeker.

Başım dönüyor bebeğim. Bacaklarını aç.
Şimdi sana rahatlıkla gömülebilirim.
Ölüyorum evet ama sakın korkma!..
Kadere inanmalısın, fekat Freud’a asla!
Tanrı birinci perdede gösterdiği tüfeği,
üçüncü perdede patlatır, bunu unutma!
Ve tüm bu sefaletin, ölemeyişimizle alakalı olduğunu!
Varsın hayat desinler sen boşver
Başlayan herşey, bir gün biter, kapılma! 
Bazan zekandan endişe ediyorum bebeğim.
nasıl göremezsin, mezarım olacağını.
En üzgün menekşelerin gözlerinden fışkırması boşuna değildi mesela,
-ama gözlerin senin... uh great song bebeğim.
Boşuna değildi beni sana, seni bana getiren İstanbul’un fethi.
Gemileri karadan yürütmüşler diyorum, hala anlamıyorsun seni nasıl sevdiğimi...

Bi filmde görmüştüm bebeğim, sen tam beni sevecektin
Ki en heyecanlı yerinde bitti film.
Ben de gittim, tarantulaya koko yerine bileklerimi uzattım.
Şimdi ölüm speedy gonzales!
Yokluğum varlığına armağan olsun bebeğim.
Artık bu bilgiyle ne yana dönsen sen, kemik gibi batacağım!
Rica etsem mermer başını, az daha kıbleye çevirir misin?


http://www.youtube.com/watch?v=aVlyzznCxkQ&feature=share


5 Şubat 2012 Pazar

abidin'den aşk dersleri vol 1:

yahut "öyle güzelsin ki, kuş koysunlar yoluna"

Abidin geçen gün mastürbasyon yaparken kendini kanattı. Gerizekalı. aldım banyoya soktum. yıkadım. pansuman yaptım. Oturdum, konuşmaya çalıştım. "onu özlüyorum" dedi, başka da bişiy demedi. Kapısının dışında onu isteyen pek çok eleman var, sayabilirim. Ama bizim salağın aklı, bi çocukta. Aşık. ondan başkasını istemiyor. (Abidin'in aşık olduğu bu elemana "danarovski" ismini takalım olur mu, yazıda karmaşaya mahal vermemek için) Kimseleri istemiyor, kimseleri görmüyor gözü bizimkinin, danarovski'den başka. Bu danarovski'de gerçekten, dünyada görebileceğiniz en güzel yüze sahip eleman. gözleri filan, maşallah. ama hıyarın önde gideni. saçma sapan kibirli, iletişimin mümkün olmadığı, aslında adamdan bile sayılmayacak biri. ayrıca boyu Abidin'den kısa, kolları kısa, bacakları kısa ve ayrıca berbat sevişiyor. Dengesiz. Ki bizimkinin zaten hayatla arasında ciddi bi denge sorunu mevcut. Abidin, bu söylediklerimi kabul ediyor, farkında. diyor ki "o çok güzel. yüzüne bakmak, tanrıyla aracı olmadan, peygamberler olmadan doğrudan bağ kurabilmek gibi" Abidin, sadece o güzelliğin tutkunu, başka şeyin diil. Anlıyorum... Ama işte danarovski'nin de götünü kaldırmış. Eleman iyice oynuyor bizimkinin ayarlarıyla. Gel de anlat, anlatabilirsen...

"çivi, çiviyi söker" sözüne imanla bağlı bi naçiz bünye olarak, Abidin'i aldım, dışarı çıkardım. danarovski yüzünden dağılan özgüveni yerine gelsin, tek seçeneğinin o dangalak olmadığını görebilsin diye. gittiğimiz mekanda bu, tuttu yine danarovski'ye benzeyen bi çocuk buldu. Gıcık oldum ama, çocuk nasıl kibar, Abidin'le nasıl ilgili… Tatlı tatlı flört etmeye çalışıyor, bizimkiyle. Abidin'in kafasında benim bile ulaşamayacağım, çözemeyeceğim bazı devreler mevcut. bişiy oluyor orada, n’oluyor bilmiyorum. kısa devre yapıyor beyninin bi tarafları. Bizim salak, çocuk buna iltifatlar yağdırırken bana baktı "elemanı istiyor musun? ben istemiyorum çünkü" dedi ve ayrıldı yanımızdan. Çocuk kalakaldı. Ben kalakaldım... Yazık ya, valla. Rezalet. Çirkin yani. özür dileyip Abidin'in peşinden gittim. kızdım. Ayıbı biliyor Allahtan. kabul etti. Tuttu yine "ben danarovskiyi özlüyorum" dedi. Sinirlendim... Huyunu biliyorum Abidin'in. Danarovski'ye aşkı sürsün istiyor. O, Danarovskiyi değil, danarovskinin yarattığı duyguları seviyor. o duygulara aşık. biriyle sevişse bozulucak büyü, geçicek Abidin, Danarovski'den... Kışkırtmaya çalıştım. Çirkin, abaza karılar gibi kendini beceriyosun, hatta onu bile yapamayıp kanatıyosun dedim. alay ettim. Abidin baktı bana. "olay sadece seks diil ki" dedi. İçince saçma sapan felsefe yapar, bu. Yine yaptı ve ben yine hayattan soğudum. dedi ki;

"duygu yoksa olmuyor. benim için olmuyor. çok ahlaklı, örnek bi şahsiyet olduğumdan diil. aşık olmadığım adamların tenlerinin ekşimsi kötü bi tadı var. peynir gibi kokuyorlar sanki... iki insan birbirine sarıldığı vakit, ama aynı duygularla; aşkla, dünyada bişiyler iyileşiyor, biliyorum. sevişmek için, birbirine aşık iki özne şart. duygu olmak zorunda. öbür türlü eksik. öbür türlü kocaman bir oyuk oluşuyor. ben görebiliyorum o oyuğu, yemin ederim... o zaman da dünyada bişiyler eksiliyor. O oyuk, yutuyor eksilenleri. tek tek nelerin eksildiğini kayıt altına almadım. hatırladıklarımdan bazılarını sayabilirim. şefkat gitti dünyadan... vicdan terk etti bizi... ahlak eksildi, örneğin... serçeler azaldı sonra... çocuklar çelik çomak oynamıyorlar mesela... ilkbahar yok, ki ağaçlar için iade-i itibar diil midir yeniden çiçeğe durmak? ilkbahar yok artık, kalmadı diyorum, bütün bunları nasıl göremezsin?!. Aşık olmadığım adamların teni, peynir gibi kokuyor. İnanılmaz bi tiksinti kalıyor geriye. Sonra peynir de yiyemiyorum. Biliyorsun, bi tek o var. Bi tek peynir kaldı tadı kendi gibi olan. Boyalı yumurtalar satıyorlar, jelden üretiliyormuş onlar. ne çeşit bi jel olduğuyla ilgili bi fikrim yok, nasıl yapabiliyorlar, bilmiyorum. Domates, domates gibi diil. Zeytin berbat, zift gibi iğrenç bi sıvı akıyor yıkayınca. Etle zaten aram yok. Amına koduğumun caponları insan bokundan hamburger köftesi de üretmişler. Bu arada o yamyam çekikgözlüler bi zahmet ölebilirler mi lütfen!.. Herşeyin başka bişiye benzediği bi dünyada bi tek peynir kaldı, tadını alabildiğim. geriye kalanlar yalnızca kül tadı veriyor, biliyorsun, yerken yemeye çalışırken nasıl canımın yandığını... Hem en sevdiğim öğün kahvaltı, senin de öyle. Bu yüzden aşık dilsem, olmaz sevişemem”

Ne mi yaptım?.. Biramı bırakıp viski söyledim. Mekanda olsaydı apsint de isteyebilirdim. Sarhoş oldum tabii. O an dünyanın da sarhoş olduğunu farz edebiliriz. Abidin’se bi köşede danarovski’yi özlemeye devam etti. Sabah oldu sonra. Ve kahvaltıda peynirli tost yedik.

edit: sahte şeylerle beslenirken hepimiz, bizden hepimizden nasıl bi samimiyet bekliyor olabilir ki abidin. onun deyimiyle domatesin domates gibi kokmadığı bi dünyada, aşk nasıl aşk gibi koksun? insan nasıl kendisi olsun? dokunmak, sevmek, konuşmak, dostluk... ne kadar gerçek olabilir ki artık? ve ne kadar doğal... mümkün mü? hele hele de caponlar çalışırken harıl harıl. çok yanlış bi kafada olduğunu düşünüyorum abidin'in. onun için endişeleniyorum. yani, çağımız böyle yaşamayı gerektiriyor, diil mi dostlar romalılar? bokla barışmalı insan, kendiyle... ve bir bok asla sevemez, sadece sevme eylemini taklit eder. bir bok, sahilde yürürken, denizin varlığı için şükredemez. sadece keyif alıyormuş gibi yapar. bir bok, asla doğruları söylemez. sadece yalan söylemediğine yemin eder. bir bok kaliteli peynirden anlamaz. ben bakkal peyniri yiyorum mesela. nam-ı diğer amele peyniri. bilmem anlatabildim mi? 



http://www.youtube.com/watch?v=kX4-OMWCdCc