24 Temmuz 2011 Pazar

VAN NAYT STAND Mİ YOKSA

Yeni yıla aşksız girmemekte kararlıydım. Bu yüzden, davet edildiğim partide çok güzel görünüp dikkatleri üzerime çekecek ve benim için çıldıran çok sayıda yakışıklının arasından bi tanesini seçicektim. Saat 00:00’ı vurduğunda ben manitayı ayarlamış olucaktım. Düşüncesi bile mide bulandırıcıydı yok yok yanlış oldu bu, düşüncesi bile heyecan vericiydi… Hazırlıklara 30 Aralık gecesi başladım. Önce kendimi yeniyıl hindisi gibi sarımsaklı zeytinyağlı bi sosta marine ettim. Ardından beş saat boyunca kendimi buzdolabına kapattım. Ama iradesi sağlam olmayan insanlar bu yöntemi asla denememeli. Deniycekse de buzdolabını boşaltıp öyle girmeli içine. Aksi halde güzel olucam diye iki beden genişlemiş olarak çıkabilirsiniz. Benim iradem sağlamdı, nasıl olmasın “aşk” gibi bi motivasyonum vardı. Vardı da bu sayede fesat yaprak sarmasına kanmadım. Kendisini yemem için ne numaralar yaptı bilseniz aklınız şaşar. Önümde soyundu, boru dansı yaptı, kız çocuğusun bi yerin şişer iki lokma ye diye niyetimi bozmaya çalıştı. Ama yok. Çelemedi aklımı. Bi kahraman olarak dünyaya geldiğimin bilincindeydim ve zor koşullara karşı dayanıklıydım. Süre dolduğunda çıkıp, yarım limonla içimi dışımı bi güzel limonladım. Beyaz tenli olduğum için çabuk kızarıyorum. Bu yüzden cildim kuruyor ve sertleşiyor. Limon, eti yumuşatmaya yarar, biliyorsunuz zaten bu basit güzellik önerilerini… O yüzden buraları es geçiyorum.



Neyse efenim parti evine bi girişim vardı ki, görmeliydiniz. Tüm gözler bana çevrilmişti. Kadınların kıskançlık, erkeklerin arzu dolu bakışları arasında ben saçlarımı uçuşturduğum vantilatörümle birlikte süper bi giriş yapmıştım. Ortamda kendime vurgu yapabilmek için her türlü aksesuarımı hazır bulunduruyordum yanımda. 1.seviyede yani “hafif bir meltem esintisi” kıvamında çalıştırdığım vantilatörümü yüzüme tutmuş, saçlarımı püfür püfür uçuştururken yarattığım ambiyansa uygun olması için slowmotion ilerliyordum parti kalabalığının arasına. Kabul etmeliyim ki bu biraz zor oluyor. Yani slowmo yürüme kısmı. Ama oscarlık bi efekt sergilediğime yemin edebilirim. Gözler benim üzerimdeydi ama bu fırsatı iyi değerlendiremedim. Kahretsin ki bu sahnede, benim kırmızı rujumla seksi bir gülücük atmam gerekiyordu. Unuttum. Cazibeme o kadar kaptırmıştım ki kendimi, kibirle izliyordum bana bakan zavallı kalabalığı… Erkeklerin kibirli kadınlardan hoşlanmadığını bi yerlerde okumuştum. Bu biraz moralimi bozdu ama hayır asıl oyun şimdi başlıyordu. Daha en iyi numaramı kimse görmemişti. Erkeklerin hüzünlü prenseslerden hoşlandıklarını biliyordum. Bu yüzden bi köşeye çekildim. Yalnız ve hüzünlü bir kadını oynayacaktım. Evet bu çok dikkat çekiciydi. Ateşli bir piliç hem de hüzünlü, demek ki bi derinliği var. Erkekler daha ne isterdi ki… Beni hüngür hüngür ağlatan filmlerin hepsini hatırlamaya çalıştım. Off… Babam ve oğlum’da, adam ölünce babası cenaze dönüşü arabadan iniyor ya hani. “açeydim böyle gollerimi. Getme deyeydim” Aman ben bi kötü oldum. Sonra şeyi hatırladım. Sindrella men’in final sahnesini… ardından rekuem for e drimdeki anneyi… Oyyy. Ben bi ağla bi ağla… Toparlayamadım valla kendimi. Vurmuşum rakının dibine dibine. içli içli "adaletin bu mu dünya" diye türkü çığırıyorum. Hayırsever bi vatandaş beni banyoya götürüp yüzümü yıkadı da ben kutsal amacımı hatırlayabildim. Bedeli biraz ağır oldu ama işe yaradı. Birkaç tane yakışıklı gözlerini benden alamıyordu. Şimdi benim içlerinden birini seçmem gerekiyordu. Dürüst ve tek eşli bi kadınımdır.  Herkese mavi boncuk dağıtmam. Birini seçecek ve diğerlerine ümit vermeyecektim. Elemanlar arasından gülüşü en güzel olanını seçtim. Çok yakışıklıydı. Yani yok böyle bişiy. Kıçı güzel erkekleri severim. Bunda bi kıç vardı, ramazan davulcumuzun davulu gibiydi yeminle. Allah bu gece bi erkekte aradığım tüm özellikleri gani gani veriyordu sanki. Erkek adamın gözleri fıldır fıldır oynamayacak mesela. Bunun gözleri yeterince sabitti. Şaşıydı. Aferin gözü dışarıda değil dedim. Kollar önemlidir benim için. Uzun ve güçlü kollar. Bunun elleri valla topuğuna değiyordu. Düşünsenize beni bi saracak bi daha dolayacak kolunu belime. Tanrımh. Çok cömertsin. Uzunca bi zaman baktı bana. Sonra arkasını döndü. Hımm… Göster kaç taktiği. Bayılırım oyunlara. Bi süre ben de ilgisiz kaldım. Yani ilgisizmiş gibi yaptım. Kabul etmem gerekir ki burada da hata ettim. Erkeğimi çipçirkin, tiptipsiz bi hatun götürmek üzereydi. Uzun boylu, uzun ince bacaklı, suratı Adriana Lima’yı andıran bi karış beli olan bi hatun. Allah düşmanımın başına vermesin böyle bi çirkinlik. Kadına içten içe acımadım diil. Yazık lan. Ama şimdi Allah babanın bile hiç özenmeden öyle gelişigüzel yarattığı bu kadına ben niye acıycaktım ki. tamam yazık kadına, bana bahşettiği güzelliklerin milyonda birini bile buna da verseydi, yüzüne bakılır bi kadın olurdu. ama öyle uygun görmüştü demek. Merhametim zaafımdır. Zaaflarıma yenilmemeliydim. Erkeğimin yeniden dikkatini çekmek için bi kaç numara yaptım ama işe yaramadı. Evet. “Gönül kaçanı kovalar” aşamasına gelmiştik. Erkeğim bana bakmadıkça ben çıldırıyordum. Fena halde aşık oluyordum. Duygularımla hareket ediyor ve saçmalıyordum. Bu yüzden bi süre kafamı dağıtacak bişiylerle uğraşmam gerekiyordu. Sonra tekrar ele alıcaktım bu konuyu… Parti evini bi güzel süpürdüm sildim, perdeleri yıkadım ütüledim astım. Banyo fayanslarını cifledim, cam bardak ve tabakları çamaşır suyuna yatırdım, parlasın diye. nevresimleri değiştirdim, halıları yıkadım. En sonunda mutfağa girdim. Türlü çeşit yemekler yaptım. Rahatlamıştım. Şimdi sağlıklı düşünebilirdim. Gerçekten çok işe yaradı bu. Temizliğimi, yemeğimi yapıp üstüne bi yorgunluk kahvesi içerken aklıma geldi. “büyük aşklar kavgayla başlar”

“Büyük aşklar kavgayla başlar” Hiç vakit kaybetmeden Tarlabaşı’nda aldım soluğu. Topladım üç beş eleman, partiyi bastım. Erkeğime hepimiz birden daldık. Ağzını burnunu kırdık, dişlerini avuçlarına verdik. Hatta ben aşkımız tutkulu olsun diye çükünü kesiyordum ki, ulan yarın öbür gün lazım olur diyip durdum. Bayılmıştı, hastaneye kaldırdık. Kendine geldiğinde ben dudaklarımı uzattım öpüşmek için… Serumun etkisinden olsa gerek, öpmedi… İyileşmesi uzun sürmedi. Hımm dayanıklıydı da. Bayılırım dayanıklı erkeklere…

Yeniden partiye döndük ama bişiyler ters gidiyordu. Bu hiç yüzüme bile bakmıyordu. Oturdum ben nerede hata ettim diye düşündüm. Evrenden bana bunun için bi işaret göndermesini istedim. Ve beklediğim işaret geldi. İki kadın aralarında konuşuyorlardı “büyük aşklar nefretle başlar” Evet ya. Yanlış hatırlamışım. Kavgayla diil, nefretle. İşin sırrı burada… Ah ah üzgünüm sevgilim. Beni sevmek için önce nefret etmen gerek… Kalktım yerimden. Ne kadar özgüveni yüksek bi piliç olduğum, dik yürüyüşümden, diklikten kulaklarımın hizasına çıkardığım omuzlarımdan anlaşılıyordu. Herkes yine bana bakıyordu. Birilerinin “Erman Kuzu” dediğini duydum ama sanırım Türk Malı dizisindeki Şafak Sezer de partideydi, ondan bahsediyorlardı…

“Büyük aşklar nefretle başlar” Kulis yapmaya başladım. Erkeğimin arkasından çok fena dedikodular çıkardım. Hakkında şöyle böyleymiş dedim, geymiş dedim, tecavüz suçundan sabıkası varmış dedim. Oohooo neler neler. Öyle ki kimsenin yüzüne bakamaz duruma geldi. Nasıl ağladı nasıl ağladı anlatamam. Ulaşılmaz olduğumu düşündüğü için, çaresiz aşkı için gözyaşı döküyordu eminim. Bi cesarete ihtiyacı vardı kekliğimin. Çalıştırdım vantilatörümü. Tuttum yüzüme. Püfür püfür uçuşan saçlarımla, ağır çekim ona doğru ilerlemeye başladım. O an sanki dünya durmuş ve sadece biz ikimiz kalmıştık. İnsanlar soluğunu tutmuş, bizi izliyorlardı. Ben ağır çekim yeni yılda büyük aşk yaşayacağım erkeğime ilerliyordum. Saçlarım püfür püfür uçuyordu. Ve o bana kaçamak bakışlar atıyordu. Burnunun ucuna bakar gibi yapıp, bana bakıyordu aslında. Hatalarından ders almasını bilen bi insanım. Bu kez kırmızı rujlu seksi gülüşümü unutmamıştım.  Geçtim karşısına ve uzattım dudaklarımı. Bu, “senden nefret ediyorum” dedi. Saat tam 00:00’dı… Evet. Sonunda başarmıştım… Ben de seni. Ben de seni sevgilim.  Aşkım, aşkım benim. Biricik erkeğim. Seni öyle mutlu edicem ki…

Şu an çok kötüyüm. Dün gece bu olanlardan sonra beni hala aramadı… Yani aramızdaki tüm bu özel şeylerin, tek gecelik olması beni derinden sarsıyor.