12 Eylül 2014 Cuma

"her şeye gücü yeten beni yıldırdı"

tanrı cesaretimi kırdı...

hala ve hala ve hala neden burada olduğumuzu merak etmiyoruz. niye?.. ne yaşayacak gücüm, ne de ölebilecek cesaretim var. bütün bunların bir anlamı olmalı. sürekli bunu tekrar ediyorum kendi kendime... "bi anlamı var mutlaka"

anlam yoksa...

sıçççç!

ben bilmiyorum çözemiyorum ama insan oluşumuzun, bu dünyada oluşumuzun bir sebebi olmalı. yani öyle rastgele olmamalı hiçbir şey.

allah kahretsin, neyi yaşıyoruz biz abidin? niye yaşıyoruz?


3 Eylül 2014 Çarşamba

benden bi cacık olmaz sayın seyicilerÇÇÇ

toprak hikayesi yaz dediler; zombi hikayesi yazdım. ama valla bak topraktan çıkıyodu böyle ölüler. çatışma topraktandı yani. hatta bilge zombi vardı aralarında. süper karakterdi. "topraktan geldik toprağa dönücez" filan diyodu ama... işte... olmadı :(

intikam hikayesi yaz dediler; samurayın intikamını yazdım. doğar doğmaz yoksul ailesi tarafından caponlara "besin" olarak satılan hayrettin'i lokantanın aşçısı tutsikiyandançek pişirmeye kıyamaz ve bebeği şogun tapınaklarına saklar. burada bir master tarafından eğitilen hayrettin samuray olur ve ailesinden intikamını almak için geri döner... di. kabul etmediler:(

anadolu'dan istanbul'a şarkıcı olmak için kaçan bir grup gencin hikayesini anlat. amatör müzik grubu olsun bunlar. kız kötü yola filan düşsün. oğlan mafyaya bulaşsın... kavak yellerindeki gençleri müzik grubu gibi düşün. kanal çok beğendi bu fikri. bunu yapıcaz. ama ne olur gözünü seviyim çok doğrudan anlat sevgi. dümdüz. hiç şeyapmana gerek yok yani dediler. basit basit. simpıl.  bu iyi bu kötü diye en baştan net koy... "filaşbek" olmasın filan dediler. ben de dümdüz anlattım. dümdüz deyince ne biliyim... o zaman doğrudan enstrümanlardan başlayım dedim. kız işte kavaldı. yan flüt olmak istiyodu. sevgilisi vardı bunun. köyden. bağlama. bi de kankileri vardı def. def de bağlamaya aşıktı. ama kavalkızla kardeş gibi olduklarından... neyse bunlar yeteneksizsinize çıkmak için geliyolardı buraya. kavalkız, zengin bi  kemana aşık oluyodu. kemanın babası armatör bir piyanoydu. anne çello. acayip aristokratlar böyle. ama mafya bağlantıları vardı falan filan... baba vardı. mehter davulu böyle. çok tehlikeli... senaryoyu gönderdikten sonra aramadılar. telefonlarıma dahi çıkmadılar. bi tane bi flashback sahnem vardı. ondan olmadı galiba... tüh. 

imkansız bi aşk hikayesi anlat dediler. zengin fakir ayrımı muhakkak olsun. esas kızla esas oğlanı da hep bir arada göster. bu çok önemli. 100 tane sahnen varsa 90ında bunlar bir arada olsun. üçünde birbirlerini düşünüyo olsunlar,  birinde rüyasında görsünler... hep bi arada yani hep bi arada ama asla kavuşamasınlar. seyirci bu iki oyuncuyu yan yana görmek istiyor... dediler. iyi taam dedim. yeni açılmış bi avm içindeki yürüyen merdivenleri anlattım. birbirini seven iki basamağın biri en altta biri de en üstteydi. tabii merdiven çalıştıkça hangisi altta hangi üstte değişiyor, karışıyordu ki bu da aslında iyi bişey bi ilişki tanımı için. bunların arasında kötü niyetli basamaklar da vardı. insanlar bu zavallıların üstüne basıyor, onlar sayesinde bi yerden inip bi yere çıkabiliyorlar, onlar sayesinde ilerleyebiliyorlardı... ama bu aşıklar... bu imkansız ve de sevdalı iki yürek... hiçbir yere ilerleyemiyordu. ilerliyorlarmış gibi oluyor sonra o kayış tekrar dönüyordu. sevenler kavuşamıyordu... en az üç sezonluk malzeme vardı burda. zengin fakir ayrımı da çok netti. kimi zaman beşiktaş çarşısından alınmış bir ayakkabı basıyordu üzerlerine kimi zaman mıchael kors... kenar mahalle gençleri de geliyordu oraya gezmek için jetsette... ağlaya ağlaya yazmıştım. yine olmadı:( ama bu sefer niye olmadığını biliyorum; gezi parkına yapılan avm içindeydi çünkü bu yürüyen merdiven... korktular yani.