Önce başını kesiyorlar, sonra kesilen başı eziyorlar. Ezdikleri
başa su veriyorlar ve en sonra da kor ateşe atıyorlar… Buğday başaklarından
bahsediyorum. Ekmek böyle yapılıyor Abidin. Yok yahu sarhoş diilim. Gram
içmedim kaç gündür. Hem ben sarhoş olduğumda üzüm daha yaratılmamıştı bile. İnsan
birini öldürmek için sürekli yeni silahlar bulabilicek kadar gelişime açık bir canlı
ya, dedim ki kendi kendime. Şahin biraz bu meseleye kafa yorsun. Tabii Şahin
gıyabında kafa yoran ben oluyorum burada. Düşünürken düşünürken kusursuz
cinayetin formülünü bile buldum. Birinin yaşam sevincini elinden almak… Kusursuz
cinayet budur. Cesedi teşhis eden bile çıkmaz. Hiçbir adli tıp teknolojisi
faili bulamaz. İşe yaramaz. Ne CSI Newyork… Ne Behzat Ç… Neyse işte. Şahin’ de
umutsuz bir zamanındaydı. Artık kendini ifade edebilmek için yeni yollar
arıyordu, sanatında. Onun sanatı öldürmek. Ben de eline bir orak verdim. Onu
kullanarak işleyecekti cinayetlerini. Orakla cinayet nasıl olur derken, biçilen
başak tarlaları geldi aklıma. Ve ekmeğin yapım süreci, derken de olaylar
gelişti işte… Şimdi bu fikre nereden baktığın çok önemli. Soframıza gelen
nimette bile feci bir şiddet var da diyebilirsin. Şahsi algılayıp ham idim
piştim yandım elhamdülillah’a da bağlayabilirsin olayı. Ben her ikisine de eşit
derecede uzağım. Anlamsızlıktan geberinceye kadar, birbirine zıt tüm anlamları bir
arada kullanmak istiyorum.
Uykusuzluk kafası bu bendeki. Kendi kendime asit
salgılıyor, parçalarımı yakıyorum. “anlam”lara ettiğimin aynını ediyorum
aslında. Yine kendime. Değil mi ki sevda sahrasında mecnun olmayanlar mecnunmuş
gibi yapıp, Leyla’yı çağırdılar, çölü incittiler… Ve bunda hiçbir beis
görmediler. İnsanı, gözünün gördüğünden, kulağının duyduğundan, dilinin
söylediğinden bile şüpheye düşürdüler. Aklanmak, temizlenmek gerek. Sıfırla
çarpıp yok etmek gerek şimdi tüm anlamları, renkleri, gözleri, düşleri… işte şu
kırgınlığı boyundan büyük yazıyı hatta. Herşeyi! Ekmek böyle yapılıyor…