30 Mayıs 2012 Çarşamba

bu da böyle bi anımdır madem

Ayşegül'ün memeleri vardır. hem de iki tane. koskocamandır onlar. Ayşegül'ün poposu vardır. kaç tane olduğunu hiç bi zaman sayamamışımdır. çünkü daha 10a kadar sayabilebiliyorum ben. ama Ayşegül'ün poposu koooskocamandır. Herkes onunla şişko şişko diye alay eder. biz de gider onların evlerinin önünden terliklerini ayakkabılarını çalar, çöpe atarız. zillerine basıp, ayakkabılarını çöpe attığımızı söyler kaçarız. sonra onlar ağlayarak ayakkabılarını ararlar çöp kutularının içinde. biz de Ayşegül'le karşılarına geçip "çöpçü çöpçüüüü" diye alay ederiz onlarla.

Ayşegül'le görüşmemi istemez anneannem. beslenmemi, meyvemi, çikolatamı ona verdiğim için, zayıf kalıyormuşum ben. Yiyceksen evde ye, öyle çık der. Ayşegül'ün annesi hep patates kavurur. Ve Ayşegül patatesi hiç sevmez. Bence kavrulmuş patatesi kimse sevmemelidir. Ama ben de anneannemin bana yedirmeye çalıştığı şeyleri sevmem. eti sevmem, sütü sevmem, peyniri sevmem, mantıyı, köfteyi sevmem. pırasadan nefret ederim. ben sadece erik severim. bir de çağla bir de fıstıklı tombi... çikolata da sevmem hiç. ama bir kere tam hoby çikolatasını sevmek üzereydim ki Ayşegül onu yemişti. Dudağıma sürüyordum çikolatayı. çok güzel oluyordu öyle. Ayşegül'e de verdim, sürsün diye. Parktaydık. aldı. yedi hepsini. kızmıştım. ilk kez şişko demiştim ona... Birşey dememişti. Sonra da tahteravalliye binmiştik.

Bugün, sanki böyle bir tahteravalliye binmişim de, karşımda şişko Ayşegül oturmuş
gibi hissediyorum. Başlangıçta güzeldi. Uçuşuyor, süzülüyordum. ayaklarım yerden kesilmiş gibiydi. Sonra onun tüm ağırlığıyla karşımda sadece durduğunu fark ettim. taş gibi, kaya gibi duruyordu öylece. Boşlukta asılı kalmıştım. Tahteravallinin tepesinde unutulmuş bir çocuk, dinden çıkmadan araf'ı deneyimlemiş bir çocuktur. buna inanmalısınız. Ayşegül'ün bana şişko dedim diye kızdığı için, tahteravalliden kalkmadığını, beni havada bıraktığını anladığımda korkmuştum ama ona korktuğumu belli etmeyecek kadar gururlu bir çocuktum. o zamanlar tabii. ben şimdi korktuğumu daha en başından söylüyorum ve biliyorum ki bu beni daha da savunmasız bırakıyor... "nasıl olsa acıkıcaksın" demiştim o gün orada Ayşegül'e. Umut, bazen her şeyi çok zorlaştırıyor. “nasıl olsa acıkıcaksın, kalkıcaksın oradan” Bu onu daha çok kızdırmış olmalı ki, çok hızlı kalktı tahteravalliden. Öyle ki ben çok sert düştüm. yetmezmiş gibi oturak kısmı suratıma çarptı, kaşım yarıldı... Ayşegül o günden sonra günlerce yemek yemedi. Bense beslenme çantamı, anneannemin bana zorla yedirmeye kalkıştığı tüm o iğrenç şeyleri verebileceğim yeni bir arkadaş arayışına giriştim. kedi ve köpeklerle dostluğum o zaman başladı. İyi bir çocuk değildim bu kesin.

Ben bugün sanki böyle bir tahteravalliye binmişim de, karşımda şişko Ayşegül oturmuş
gibi hissediyorum. Aşk biriktirdim tahteravallinin öbür ucunda oturan birine. O bütün ağırlığıyla taş gibi, kaya gibi oturmuştu aslında göğsümün üstüne. Uçuştuğumu süzüldüğümü sandım. Yanılmışım demem gerekiyor mu burada?.. bana bulutları değil, araf verdiğini anladığımda kemiklerim kırılasıya çakıldım yere. Her tarafım yara bere içinde.

"yıktın viran ettin ömrüm sarayın, sen onun bir taşını örebilmezsin" http://www.youtube.com/watch?v=KlEpnlLeVfI