6 Ekim 2012 Cumartesi

dibace

her yeni hikaye öncesi bir sıkıntı basar içimi. sık sık acıkırım, sık sık çişim gelir. ağzımın tadı yoktur ne yediğimi ne içtiğimi anlarım. ayrılık acısı gibi bir ağrı... sürekli bir ağlama hissi.

büyük hayaller kurarım sonra. gerçi son hikayeme de büyük hayallerle başlamıştım. yırtıldım. ruhum perte çıkarıldı. şimdi onu yamamaya, söküklerini dikmeye çalışıyorum. ne kadar dikiş tutarım, bilinmez... size hayat kazığı, arkadaş sandıklarınızın hançeri -hani şu sırtınızda saplı duran-, içinizle sevdiğiniz, hala sevdiğiniz, herşeye rağmen sevdiğiniz birinin yanıp yok olmanız için odun taşıdığı, körüklediği cehennemden bahsedebilirim. hatta konferans bile verebilirim. basamak olmak hakkında, üzerinize basılabilecek ezilip geçilebilecek bir basamak olmanız hakkında. güvenmekle ilgili de çok şahane hikayeler anlatabilirim. ve özetle derim ki bu kadar iyiniyetle teslim olursanız, değil sizi, değil ananızı, yedi sülalenizi sikerler, atarlar.

berbat bir hafta geçirdim. satürn ders veriyor dediler, çılgın dolunay etkileri dediler. ben daha basit düşündüm. dedim ki acaba farkında olmadan ah mı aldım. çook düşündüm, uzun uzun düşündüm. ruhum gövdemden ayrılmış, delik deşik yatarken önümde ben çok düşündüm sebeplerini bulmaya çalıştım. kolumu kaldıracak takatim yoktu. sadece ağladım. büyük bir haksızlığa uğradım, işimden oldum. ertesi gün muhasebecimin dangalaklığı yüzünden vergi borcum çıktı, arabama haciz konmuş. bir saat sonra evsahibim aradı. kirayı artırmak istediğini söyledi. neredeyse yüzde kırklık bir artış ve müşterisi de hazırmış. telefonu kapattığımda sadece gülüyordum. kahkahalarla gülüyordum.

ben bu bir haftada güzel büyüdüm. tanıdım neymiş "insan", eşref-i mahlukat neymiş bildim. kendimi de bildiklerimden çıkardım. yükseğe, ulaşılamayacak bir yere koydum kalbimi, insanlığımı. yukarıdan aşağı şöyle bir baktım. tiksinti kalmış geriye.

bazı sorulardan vazgeçtim sonra. insanlar nasıl bu kadar kötü olabiliyorlar, nasıl bu kadar ahlaksız, vicdansız... akşamları başlarını yastıklarına koyduklarında nasıl uykuya dalabiliyorlar, eşini, sevgilisini, çocuğunu, annesini, babasını o sahip oldukları kalplerle nasıl sevebiliyorlar? sevebilme yetileri var mı gerçekten? ya nasıl yiyip içiyorlar bu kadar şeytani fikir ve eylemlere sebep olabilirken, nasıl yaşıyorlar?.. vazgeçtim bu sorulardan. hayat, karma, Allah... herşeyin kaydedildiği o yetkin hafıza günü gelince hepimizle gerektiği gibi ilgilenecektir. tek tesellim bu inanç. ama ben onları kendi tanrılarına emanet ediyorum. Benimkinin merhametinden kuşkum yok çünkü...

bir hafta, yazıdan kalemden kağıttan ayrı kalmak için yeter süre benim açımdan. şimdi yeni hikayeler, yeni hayaller zamanı diyorum ve fuzuli konuyor parmaklarımın ucuna;

"dutsam taleb-i hakikate rah-ı mecaz
efsane bahanesiyle arz etsem raz
lütf ile şeb-i ümidümi ruz eyle
ikbalümi tevfik ile firuz eyle!"

vira bismillah!

http://www.youtube.com/watch?v=PConji0mKP8