16 Mart 2012 Cuma

Geeeeeel koynuma geeeel, akşam gözlü esmer

Fiyuuuutfiyuuuuu. Çok pis seviyorum teşkilat-ı mahsusa. Güleceklerim bozuldu, ağlayacaklarım kurudu, sileceklerim kırıldı, triger kayışım koptu, Kaportacı Niyazi iyi et beni. ben iflas olmam. Yok. İflah diyeceğidim. Ben iflah olmam. Ahah Abidin, elemana kaportacı Niyazi adını takalım mı. Oh beybi. Şehhane bi fikir bu.
Başlık atalım.

“Kaportacı Niyaziylen eşekler kovalasın seni Sevginin büyük aşkıdır”

Kaportacı Niyazi, uzun boylu, esmer, eli gıllı döşü gıllı, yüzü gıllı, seksi maymun gibi bişiydi. Analar neler doğuruyordu. Ohmaygaddı, aman Allahımdı. Leylekler fazla mesaiden kaçınmamıştı. Baktı baktı baktı. Upuzun yollar gibi baktı, Eşekler kovalasın seni sevgi,  kaportacı niyazinin yüzüne, endamına. “Yağdı yağmur, çaktı şimşek. Ben aşık oldum ulan eşşşoğluuueşşşek, bil” dedi. “bildim” dedi kaportacı Niyazi. “peki”… “bildim peki”, bir silah çeşididir vahşi batıda. Hedefi tam onikiden vurur. O günden sonra, eşekler kovalasın seni sevgi, hayatına onikisi olmadan devam etmek zorunda kaldı. Bu aslında iyi bişiy sayılabilirdi. Onikisi olmayan insan, hiç bi zaman külkedisine dönüşmezdi misal. Bardağın boş tarafını görecek olursak da, onikisinden vurulmuş bi insanın gecesi ertesi güne evrilmezdi hiç. Bitkisel bir takvimde, bitkisel bir zamanda, asılı kalmıştır artık. Saatleri ayarlama enstitüsünün siayeye hazırladığı tapsiktiret bi rapora göre arafta da oniki yoktur. “Bildim, peki”, vahşi batıda bir silah çeşididir. Ne öldürür, ne oldurur. Arafta bırakır.

“Direği sıyıran topun metafiziğisin lan kaportacı Niyazi” dedi, kendini dine imama verdi. Amacı mecnun gibi, Mevlana gibi, ne biliyim bi sezen aksu, bi ancelina culi gibi ilahi aşka erişebilmekti. Gelin görün ki dostlar. Heyhaaat. İşte kitap okumamanın ceremesini çekicekti, bu kez de eşekler kovalasın seni sevgi. Az kitap okuduğu için kelime dağarcığı kıttı, güdüktü, düdüktü. Dine imana vermesi gerekirken, olayı tamamen yanlış anlayıp imama vermişti. Bir harf, eşekler kovalasın seni sevginin de, imamın da ve dahi cemaatin sonu olmuştu. E daha orgazm olacağıdık. Peygamberin biri bi gün boşuna “bana bir harf öğretenin kırk yıl kölesi olurum” dememişti. Padişah ferman buyurdu. Cenabetlerin cezası tiz infaz edile! Konuşacaklarından kızgın miller geçirildi, dillerinden m ve n harfleri sökülüp alındı, kerpetenle. Eşekler kovalasın seni sevgi, en çok sevdiceğine kaportacı Niyazi diyemeyeceği için kahroluyordu bu kez de. İyazi diyecekti adama. İyazi. Cennet mahallesinde Çingene taklidi yapan dangalak oyuncular gibi. İyazi dedikçe, hemen abe çıkıyordu ağzından. Atmııııış yetmiiiiiş diyip, demeye çalışıp daha doğrusu, roman havası döktürüyordu. Aşk acısından çok gecelerde roman havası oynamıştır eşekler kovalasın seni sevgi. Baktı. Yoğ dostum yoğ. Bu böyle olmayacaktı. Kaportacı İyazi’yi sevmekten kurtulmak zorundaydı. “Ahkeeye veriyi be ou” dedi. Kimse anlamadı ne demek istediğini. “ahkeeye veriyi be ou” dalga geçtiler. Salaaak salaaak dilimizi bilmiyooo saaalak ehue diye. Ağladı eşekler kovalasın seni sevgi. “Mahkemeye veriyim ben onu” demeye çalışıyordu esasen. Alsınlar tutuklasınlar, hapislerde çürüsün. Derdini anlatamadı bir türlü. Zaten bi anlayan çıksaydı da, olmazdı. Araf mahkemelerinin hemen girişinde “zükülmüş hamın davası olmayi uşaklar, bu boyle bilina, memurlarımız lüzumsuz yanıyorsa söndürüle, israf” yazmaktaydı.

Unutmaktan sorumlu devlet bakanlığına başvurdu bunun üzerine. Arafta işler böyle yürüyordu. Birinden vazgeçmek istediğinizde, bi kaç dilekçe rüşvet araya adam sokmalar filan… Bakanlıktan bi yeşil kart alıyordunuz. Törenle unutuyordunuz istediğiniz kişiyi, hadiseyi. Eşekler kovalasın seni sevgi de yeşil kart çıkarttırmış, törene katılacak and içecekti. Yine ilk aksilik m ve n harflerinden çıktı. “kaportacı iyaziyi… abeee atııış yetiiiiş sekse…” diyip roman havasına bağlıyordu. Bi kaç egzersizden sonra cennet maallesi oyuncusu psikolojisinden kurtulup, “kaportacı iyaziyi uutacağıa ad içeri”diyebildi. Eksik demiş oldu. Tören iptal edildi. Eşekler kovalasın seni sevgi mücadele etmeye kararlıydı. Eylemler yaptı, Müge anlıya gitti. Yüz bilmem kaç yazışma, dilekçeyle filan mühim olanın niyet olduğuna karar verdiler. “Herkes m ve n’yi söyleyebilecek diye bi kural yok nihayet. Beyaz da r’leri söyleyemiyo” yasası çıkardı bilirkişiler. Bu sayede araf, Avrupa birliğine bile girebilecekti. Ya işte her karanlığın içinde aydınlık, her şerde bi hayır vardır. Çok mutluydu, eşekler kovalasın seni sevgi. Kendisi için küçük, araf için büyük bi adım atmıştı… Kaportacı Niyazi’yi unutması için hiç bi engel yoktu artık önünde. Yeni bir tören düzenlendi. Kaportacıyı temsilen gıllı bi maymun resmi üzerine el basarak “kaportacı iyaziyi uutacağıa ad içeri” dedi. Kalbi pıt pıt atıyordu. Geçecekti. İyileşecekti. Şimdi törenin başındaki komutan, birkaç talimat vericekti. Sevgi onları uygulayacak ve buradan kaportacı niyaziyi unutmuş olarak çıkacaktı.

Ne yazık ki, yemin töreninin başındaki komutan Azeriydi. Bu bir felaket. Azeriler tüfeğe, yarak diyorlardı. Eşekler kovalasın seni sevgi, “kaportacı iyaziyi uutacağıa ad içeri” dedi. Komutan “yarak omza” dedi. Hııııı? dedi bunun üzerine eşekler kovalasın seni sevgi. Komutan bütün ciddiyetiyle “sana Azerbaycan yaraklı kuvvetleri adına emrediyorum asker. Yarak omza” dedi. Eşekler kovalasın seni sevgi, panikle kolunu omzuna attı. Komutan sinirlendi. Sefil bir asker tarafından kandırılmaya çalışıyordu. Emri tekrarladı. “yarak omza!” Eşekler kovalasın seni sevgi, bu kez de bacaklarını omzuna attı. Evet. Kahraman burada artık dönüşü olmayan yola girmişti. Unutma bakanlığına bağlı ordu tarafından, ömrünün sonuna kadar “bacak omza” pozisyonunda yaşamaya mahkum edilecekti. Cezasını düz ovada çekmesine karar verdiler. Genç kadın, adıyla müsemma düz ovada eşekler tarafından kovalanacaktı, bacakları omzunda, aklı kalbi kaportacı İyazi’de…

http://www.youtube.com/watch?v=EQAg3x87PLw&feature=share