23 Mart 2012 Cuma

Bir tatlı sözle uçurtmalar, dönme dolaplar düşleyen çocuğun şarkısı


Babam bana öyle gözler armağan etmiş ki;
Sözgelimi sen,
Aa bak uçak geçiyor diyeceksin,
alacaksın şekerimi elimden.  
Ben bakarım, tereddütsüz.
Ve o uçağı görürüm.  
Olmadığını ikimiz de bilsek de.
Ben bissürü bissürü uçaklar kurarım.
bir görünür bir kaybolur,
güneşe gider onlar.
Pike yapar, yarışır onlar…
Gökyüzü aydınlık, bulutlar mavidir…

Hem pamuk şekeri senin ellerine daha çok yakışır.
Bir yalana gönüllü inanmak olur, o zaman da aşk.

Ben her gün, hayalini tamamlamaya çalışırım senin.  
Yap boz gibi.
O zaman da yalanı mümkün kılma çabasına dönüşür, aşk.

Gözlerinin ışıltısı kalmış bir, aklımda
Niye?
Ama gözlerin?
Onlar nerede?
Ben bilmem nerede.
Gözsüz bir ışıltı yerleştiririm, ilk.
Uzun parmaklı bir el düşlerim sonra.
Esmere boyarım, hayaletini.
Boyun vardı, upuzun, boyun.
Zeybek oynayan Efeler gibiydi, boyun.
      -Efeler gibiyse, kolları da uzundur muhakkak.
Açmışsın kollarını böyle iki yanına.
Upuzun bir Efe, şimdi tuvalimde.  
Ya omuzların?
buralar biraz bulanık.
Silinmiş hafızamdan.
Belki de yoktu omuzların.
Ben bunu nasıl bilebilirim?
hiç başımı yaslamadım ki.

Kavuşamamanın adı olur böylelikle, aşk.
Suyun, sınırın ve dağın öte yanı gibi…



Ben böyle yara kabuğundan sızan bir Eyüp olurum o zaman da.
Sabrının son kırıntısını az evvel kuşlara vermiş.


Ne zaman “biz”li bir hayal kurmaya kalkışsam
Seni tamamlayamıyorum.
Seni tamamlayamayınca da, ben.
Eksiliyorum.
Çiçeğin kuruması gibi eksiliyorum.
Sular çekildiğinde karada kalan balık gibi…  
Perdelerin kapanması gibi
eksiliyorum.
Niye?




http://www.youtube.com/watch?v=r-DgkPS9Ids