Fiyuuuutfiyuuuuu. Çok pis seviyorum teşkilat-ı mahsusa. Güleceklerim bozuldu,
ağlayacaklarım kurudu, sileceklerim kırıldı, triger kayışım koptu, Kaportacı Niyazi
iyi et beni. ben iflas olmam. Yok. İflah diyeceğidim. Ben iflah olmam. Ahah Abidin,
elemana kaportacı Niyazi adını takalım mı. Oh beybi. Şehhane bi fikir bu.
Başlık atalım.
“Kaportacı Niyaziylen eşekler kovalasın seni Sevginin büyük aşkıdır”
Kaportacı Niyazi, uzun boylu, esmer, eli gıllı döşü gıllı, yüzü gıllı,
seksi maymun gibi bişiydi. Analar neler doğuruyordu. Ohmaygaddı, aman
Allahımdı. Leylekler fazla mesaiden kaçınmamıştı. Baktı baktı baktı. Upuzun yollar
gibi baktı, Eşekler kovalasın seni sevgi, kaportacı niyazinin yüzüne, endamına. “Yağdı
yağmur, çaktı şimşek. Ben aşık oldum ulan eşşşoğluuueşşşek, bil” dedi. “bildim”
dedi kaportacı Niyazi. “peki”… “bildim peki”, bir silah çeşididir vahşi batıda.
Hedefi tam onikiden vurur. O günden sonra, eşekler kovalasın seni sevgi,
hayatına onikisi olmadan devam etmek zorunda kaldı. Bu aslında iyi bişiy
sayılabilirdi. Onikisi olmayan insan, hiç bi zaman külkedisine dönüşmezdi
misal. Bardağın boş tarafını görecek olursak da, onikisinden vurulmuş bi
insanın gecesi ertesi güne evrilmezdi hiç. Bitkisel bir takvimde, bitkisel bir
zamanda, asılı kalmıştır artık. Saatleri ayarlama enstitüsünün siayeye
hazırladığı tapsiktiret bi rapora göre arafta da oniki yoktur. “Bildim, peki”,
vahşi batıda bir silah çeşididir. Ne öldürür, ne oldurur. Arafta bırakır.
“Direği sıyıran topun metafiziğisin lan kaportacı Niyazi”
dedi, kendini dine imama verdi. Amacı mecnun gibi, Mevlana gibi, ne biliyim bi
sezen aksu, bi ancelina culi gibi ilahi aşka erişebilmekti. Gelin görün ki
dostlar. Heyhaaat. İşte kitap okumamanın ceremesini çekicekti, bu kez de
eşekler kovalasın seni sevgi. Az kitap okuduğu için kelime dağarcığı kıttı,
güdüktü, düdüktü. Dine imana vermesi gerekirken, olayı tamamen yanlış anlayıp
imama vermişti. Bir harf, eşekler kovalasın seni sevginin de, imamın da ve dahi
cemaatin sonu olmuştu. E daha orgazm olacağıdık. Peygamberin biri bi gün boşuna
“bana bir harf öğretenin kırk yıl kölesi olurum” dememişti. Padişah ferman buyurdu.
Cenabetlerin cezası tiz infaz edile! Konuşacaklarından kızgın miller geçirildi,
dillerinden m ve n harfleri sökülüp alındı, kerpetenle. Eşekler kovalasın seni sevgi, en
çok sevdiceğine kaportacı Niyazi diyemeyeceği için kahroluyordu bu kez de. İyazi
diyecekti adama. İyazi. Cennet mahallesinde Çingene taklidi yapan dangalak
oyuncular gibi. İyazi dedikçe, hemen abe çıkıyordu ağzından. Atmııııış yetmiiiiiş
diyip, demeye çalışıp daha doğrusu, roman havası döktürüyordu. Aşk acısından
çok gecelerde roman havası oynamıştır eşekler kovalasın seni sevgi. Baktı. Yoğ
dostum yoğ. Bu böyle olmayacaktı. Kaportacı İyazi’yi sevmekten kurtulmak
zorundaydı. “Ahkeeye veriyi be ou” dedi. Kimse anlamadı ne demek istediğini. “ahkeeye
veriyi be ou” dalga geçtiler. Salaaak salaaak dilimizi bilmiyooo saaalak ehue
diye. Ağladı eşekler kovalasın seni sevgi. “Mahkemeye veriyim ben onu” demeye
çalışıyordu esasen. Alsınlar tutuklasınlar, hapislerde çürüsün. Derdini anlatamadı
bir türlü. Zaten bi anlayan çıksaydı da, olmazdı. Araf mahkemelerinin hemen
girişinde “zükülmüş hamın davası olmayi uşaklar, bu boyle bilina, memurlarımız
lüzumsuz yanıyorsa söndürüle, israf” yazmaktaydı.
Unutmaktan sorumlu devlet bakanlığına başvurdu bunun
üzerine. Arafta işler böyle yürüyordu. Birinden vazgeçmek istediğinizde, bi kaç
dilekçe rüşvet araya adam sokmalar filan… Bakanlıktan bi yeşil kart
alıyordunuz. Törenle unutuyordunuz istediğiniz kişiyi, hadiseyi. Eşekler
kovalasın seni sevgi de yeşil kart çıkarttırmış, törene katılacak and içecekti.
Yine ilk aksilik m ve n harflerinden çıktı. “kaportacı iyaziyi… abeee atııış
yetiiiiş sekse…” diyip roman havasına bağlıyordu. Bi kaç egzersizden sonra
cennet maallesi oyuncusu psikolojisinden kurtulup, “kaportacı iyaziyi uutacağıa
ad içeri”diyebildi. Eksik demiş oldu. Tören iptal edildi. Eşekler kovalasın
seni sevgi mücadele etmeye kararlıydı. Eylemler yaptı, Müge anlıya gitti. Yüz bilmem
kaç yazışma, dilekçeyle filan mühim olanın niyet olduğuna karar verdiler. “Herkes
m ve n’yi söyleyebilecek diye bi kural yok nihayet. Beyaz da r’leri söyleyemiyo”
yasası çıkardı bilirkişiler. Bu sayede araf, Avrupa birliğine bile girebilecekti.
Ya işte her karanlığın içinde aydınlık, her şerde bi hayır vardır. Çok
mutluydu, eşekler kovalasın seni sevgi. Kendisi için küçük, araf için büyük bi
adım atmıştı… Kaportacı Niyazi’yi unutması için hiç bi engel yoktu artık
önünde. Yeni bir tören düzenlendi. Kaportacıyı temsilen gıllı bi maymun resmi
üzerine el basarak “kaportacı iyaziyi uutacağıa ad içeri” dedi. Kalbi pıt pıt
atıyordu. Geçecekti. İyileşecekti. Şimdi törenin başındaki komutan, birkaç talimat
vericekti. Sevgi onları uygulayacak ve buradan kaportacı niyaziyi unutmuş
olarak çıkacaktı.
Ne yazık ki, yemin töreninin başındaki komutan Azeriydi.
Bu bir felaket. Azeriler tüfeğe, yarak diyorlardı. Eşekler kovalasın seni
sevgi, “kaportacı iyaziyi uutacağıa ad içeri” dedi. Komutan “yarak omza” dedi. Hııııı?
dedi bunun üzerine eşekler kovalasın seni sevgi. Komutan bütün ciddiyetiyle “sana
Azerbaycan yaraklı kuvvetleri adına emrediyorum asker. Yarak omza” dedi.
Eşekler kovalasın seni sevgi, panikle kolunu omzuna attı. Komutan sinirlendi.
Sefil bir asker tarafından kandırılmaya çalışıyordu. Emri tekrarladı. “yarak
omza!” Eşekler kovalasın seni sevgi, bu kez de bacaklarını omzuna attı. Evet. Kahraman
burada artık dönüşü olmayan yola girmişti. Unutma bakanlığına bağlı ordu
tarafından, ömrünün sonuna kadar “bacak omza” pozisyonunda yaşamaya mahkum
edilecekti. Cezasını düz ovada çekmesine karar verdiler. Genç kadın, adıyla
müsemma düz ovada eşekler tarafından kovalanacaktı, bacakları omzunda, aklı
kalbi kaportacı İyazi’de…
http://www.youtube.com/watch?v=EQAg3x87PLw&feature=share