7 Mart 2013 Perşembe

uzun uzun konuşuruz bi gün son istanbul beyi

zaman yıkar, yalar götürür yaraları... zaman iyi eder bildik. doğru fakat eksik. zaman, ben gibi öfkeden efsane yaratamayanları, kin tutamayanları salaklaştırır, acıyan ağrıyan yanlarını iyileştirirken.

şimdi çıkıp gelse mesela, gelmez de... hani hikaye bu ya çıktı, geldi, diyelim. diyelim ki şu eşikte belirdi kapıya denk boyuyla upuzun. baktı sonra. sessizce baktı -ki hiçbir ressam böyle kahverengi görmemiştir- kalkarım. sarılırım eksiksiz. bi dolu ağlarım hasretten... nasıl öpesim var saçlarını.

bağışlanmayacak hiçbir hata yok hayatta. ya da şimdi uyuştu ya ağrılarım, bana öyle geliyor. kızgınlık gitti, tortusu dahi kalmadı. bir sevmek kaldı geriye. o da bırakmıyor yakamı...

ben ona beni yok etme gücünü verdim, aşık olarak. bir de bu gücü kullanmayacağı hususunda ona güvendim. birine "aşığım sana" demek, fitili ateşlenmiş bir dinamiti eline vermek gibidir. parçalara ayrılacak olan elbette sizsinizdir. bir nevi can teslim etmektir aşk. can emaneti... kimse böyle bir yükün altına girmek istemez. kimse o dinamitin elinde patlamasını istemez. Aslında benim şu boynu bükük kalbimin özeti bu.

bugün onun benden, benim ondan alıp verdiklerimin çetelesini tutmuyorum. hangimizin haklı olduğunun da... haksızlığa uğramış hissetmenin yakıcı kesiğine de teslim etmiyorum ruhumu. müstehak bana ondan gelecek her türlü azap. müstehak...

madem ki sevdin; kuran'daki türlü belalar, tevrattaki türlü belalar... sana müstehak!

ben bugün yine o erik dallarının sızısıyla başbaşayım. mayhoş... buruk... ve hasreti güneş bilip çiçeklenmenin seherinde... ağaçların aptalı... insanların aptalıyım ben bugün.

http://www.youtube.com/watch?v=iCKwmE4xb2E